Güney İtalya sahillerindeki yolculuğumuzun son durağına gelmiş bulunmaktayız…
Şimdi girdiğimiz bölgenin ismi Puglia ve İtalyanlar tatil için özellikle bu bölgeyi tercih ediyor. Az yabancı turist, bol İtalyan burada olduğu için dil konusunda da birkaç kelime İtalyanca’nın faydası olabilir. İtalya’nın en güzel kumsalları da Puglia bölgesinde. Özellikle Gallipoli’ye inene kadarki kısımda bolca duraklayabilirsiniz. Dalış merakınız varsa Santa Caterina ve Santa Maria al Bagno kasabaları ilginizi çekebilir. Burada doğru adres Costa del Sud Diving Service olmalı. Yolun devamındaki Gallipoli ise kıyıdan çıkan yuvarlak kara parçası yapısıyla çemberinde deniz manzaralı kafeleri, çekirdeğinde kalabalık tarihi çarşılarıyla ön plana çıkıyor. Bölgenin en kalabalık şehri de zaten burası. Gallipoli’den çıkıp artık çizmenin topuğuna inerken ise durak noktalarınızdan bir tanesi Le Maldive del Salento. İsmi zaten her şeyi anlatıyor. Maviden turkuaza renk değiştiren suyu ve ince kum taneli plajlarıyla pahalı ama güzel bir bölge.
Konaklama için önereceğimiz yer ise Santa Maria di Leuca. İşte burada çizmenin topuğunun en ucunu görebileceğiniz Punta Ristola bulunuyor. Eğer volkanik kayalar üzerinden dikkatlice ilerlerseniz o ucu gerçek bir kaya olarak tam o noktada bulabilirsiniz. Haritadaki çok belirgin bir noktanın dünya üzerindeki karşılığını bu kadar net görmek gerçekten farklı hissettiriyor. Özellikle güneş sağınızdan batarken ve gökyüzünü renklerin her tonuna boyarken orada olmaya özen gösterin.
Artık tekrar kuzeye doğru bu sefer Adriyatik Denizi tarafından çıkıyoruz. Bir sonraki konaklama noktamız olan Otranto’ya kadar insanın dikkatini sürekli dağıtan çok güzel koylardan kıvrıla kıvrıla sürüyoruz. Burası biraz Kumluca-Finike-Demre-Kaş arasını anımsatıyor. İtalya’nın bu bölgesi tamamıyla koruma alanı. Sanki olmasa ne olacaktı? İtalya’nın tamamı koruma altında gibi olsa da bu kıyı şeridi diğerlerinden farklı. Puglia bölgesi uçsuz bucaksız zeytin ağaçlarıyla meşhur ve sebebini size cömertçe gösteriyor. Size sahili gözetleyen kulelerden bahsetmiştik ya, işte onlarda bizim de payımız olduğunu eğer o ana kadar hiç duymadıysanız Otranto’da duymanız muhtemel. Osmanlı donanmasının 1480’de fethettiği bu şehirde “Mamma li Turchi!” (Annecim Türkler!) sözlerinin tohumları atılmış. 13 ay Osmanlı kontrolü altında kalan şehir eğer Fatih Sultan Mehmet ölmeyip de çıkarmaya katılabilseydi birçok diğer şehrin fethinin başlangıç noktası olacaktı. İtalyanların kıyı hatlarını neden güçlendirdiklerine şaşmamak gerek. Bu sebeple ki birçok kıyı kenti kale etrafına inşa edilmiş ya da gözetleme kulesine ikmal eden kara içindeki köylerden oluşmuş. Bu kentlerden birisi olan Otranto’da savaşırken ölen İtalyanların –kulağa biraz rahatsız edici gelse de- kemiklerinin hala sergilendiği katedrali görmeyi unutmayın.
Kuzeye doğru devam ederken eğer doğru tabelayı yakalarsanız Baia dei Turchi’de denize girebilir ve bir başka noktada kayalıklar arasında oluşmuş doğal bir havuzda serinleyebilirsiniz. Puglia bölgesini tek kelimeyle tarif etmek isteseniz muhtemelen “Beyaz” kelimesini seçerdiniz. Buna uymayan tek yer ise güneyin en güzel şehirlerinden Lecce. Şehri haritasız gelebileceğiniz kadar kolay kurulmuş olan ve kilise zengini old town’da İtalyan mimarisinin bazı güzel örneklerini görebilir ve bölgenin yerel yemeği olan Tria e Ciciari’nin tadına bakabilirsiniz.
Yol üzerinde Birindisi’de değil belki ama zeytin ağaçlarıyla kucaklaşmak isterseniz Mesagne’de durabilirsiniz. Yine de asıl hedefimiz Ostuni’ye varmak. Deniz kıyısındaki zeytin ağaçlarına doğru huzur dolu bir manzara sunan beyaz şehir Ostuni, insanın ilk görüşte aşık olduğu tarz yerlerden. Davetkar meydanı, merdivenli, yokuşlu dar sokaklı barlarıyla Tropea’dan sonraki ikinci yüksek doz mutluluk noktamız burası oluyor. Ristorante Garibaldi’nin sunumuna kendimizi teslim ettikten sonra doğaçlama olarak karşımıza çıkan bir sokak barında da gecemizi tamamlıyoruz. Çünkü ertesi gün İtalya’nın en özel kasabalarından bir tanesini göreceğiz.
Hiç sıva kullanmadan tamamen taş taş üstüne koyarak konik biçimde inşa edilmiş çatılarıyla yani Trullolarıyla Alberobello adeta bir şirinler köyü. Alberobello’ya girdiğinizde bambaşka bir çağ ve zamana düşmüşsünüz gibi hissediyorsunuz. Dokusunu bozan tek bir başka binanın olmadığı kasabanın sokaklarında kaybolurken fotoğraf çekmekten yorulabilirsiniz. Unesco Dünya Mirası listesine üst sıralardan dahil olan Alberobello’nun geçmişi 16.yy’a uzanıyor. Burası aynı zamanda türlü türlü ev yapımı likör alışverişi için de doğru nokta. Olur da Alberobello’yu biraz geçip etrafta dolanmak isterseniz yalnız kent Locorotondo’ya da bir selam verebilirsiniz.
Gelelim İtalya’nın Çeşme’sine. Bölgenin en popüler noktalarından birisi olan Monopoli’nin rüzgarlı sokakları akşam çarşısı gezinizden sizi alıkoymayacaktır. Beyaz kıyı şeritlerinin en popüleri ise Polignano a Mare. Çünkü burası güzel bir güneşin batışı manzarası, İtalyan yazlık yaşamının olmazsa olmazı, sokakta kapıları açık oturan amcalar ve teyzeler ile tam merkezinde yine yarık biçiminde bir koy sunuyor. Yolculuğunuzun “fine dining”ini buradaki mağara restoran Ristorante Grotta Palazzese’de yapabilirsiniz ama baştan uyaralım: rezervasyon şart. Kalabalıktan yürümenin zorlaştığı Alaçatıvari sokaklarıyla canlı bir gece geçirmek isterseniz burası tam size göre. Konaklama ise nispeten pahalı ve önceden hazırlığı gerekli kılıyor. Bizim size önerimize gelirsek: hemen 5 km uzaktaki Castellana Grotte’de kalabilirsiniz. Arabayla güç bela girdiğiniz sokaklarının aniden merdivenlerle son bulmasını bir kenara koyarsak son derece kolay ulaşılan klasik bir İtalyan kasabası. Grotte İtalyanca’da mağara demek ve burada da son derece görkemli bir tanesi bulunuyor.
Belki Osmanlı gibi değil ama biz de İtalya’nın güney sahillerini kendimizce fethettik. Volkanik kayaları takip ederken şehirlerin sarıdan beyaza dönüşünü izledik. Zeytin ağaçlarının yüzlerce yıllık geçmişine eşlik eden kalelerin etrafına kurulmuş dar sokaklı yerleşim yerlerini gezerken, kirlilik ile tanışmamış berrak sularda yüzdük. Ansızın karşımıza çıkan mağaraları korkmadan keşfettik ve dünyanın sunduğu en güzel ödüllerden olan gizli koylarda doğaya hayran kaldık. Her şey bir yana dursun çok güzel yemekler yedik. Belki balık konusunda bizim kadar çeşitli değiller ama denizden çıkardıklarıyla yaptıkları makarnaları ve peyniri bonkörce kullandıkları pizzalarıyla midemize de balayı yaptırdık. Şüphesiz ki İtalyan sahilleri dünyanın en zevkli ve göze hitap eden rotalarından bir tanesi. 2.500 km’nin hiçbir metresinde pişmanlık duymadan keşfetmeye hazırsanız Güney İtalya size gülümsüyor…
Yazı: Ata Can Kadıoğlu