Bu yerleri görmeden İtalya’yı gerçek anlamıyla gezmiş olmazsınız.
İşte Bucket List’e eklenecek 10 yer!
1. San Marco Bazilikası – Venedik
1987 yılında Venedik’le birlikte Unesco Dünya Mirası Listesi’ne alınan San Marco Bazilikası, Yunan haç planı üzerine inşa edilmiş beş kubbeden oluşuyor. İstanbul’un en önemli yapılarından olan Aya Sofya Müzesi baz alınarak yapıldığı söylenen bazilika Venedik’te bulunan en ünlü kilise.
San Marco Meydanı’nda yer alan, İtalyanca adı “Basilica di San Marco” olan bazilika, Bizans mimarisinin en ünlü örneklerinden biri durumunda.
M.S. 9. yüzyıla ait bu mimarinin iç kısmı 85.000 m2’den fazla mozaikle kaplı. İtalya’nın en ünlü Bizans kiliselerinden biri olan bazilika, Venedik’in Akdeniz’deki en büyük deniz gücü olduğu zamanlarda biriktirdiği sanat ve mücevherlerle dolu.
Şehir manzarasını izlemek için en güzel noktalardan olan bazilika, Venedik’te ziyaret edilecek yerlerin başında geliyor.
2. Uffizi Galerisi – Floransa
Uffizi Galerisi, Floransa’da yer alan dünyaca ünlü bir galeri. 1560 – 1580 yılları arasında Dük I. Cosimo’nun çalışma ofisi olarak inşa edilmiş. Mimar Vasari tarafından yapılan bina, sonrasında galeriye dönüştürülmüş.
Vasari’nin en büyük eseri olarak bilinen bu galeride, kronolojik sıraya göre düzenlenmiş geniş bir koleksiyon yer alıyor. Medici Ailesi tarafından oluşturulan bu koleksiyonda Rönesans’ın en önemli eserlerini görmek mümkün. Bu galeride Botticelli’den Leonardo da Vinci’ye, Michelangelo’dan Raphael ve Titian’a kadar birçok önemli sanatçının eserlerini yakından inceleyebilirsiniz.
3. Duomo Katedrali – Floransa
Katedralin mimarı Brunelleschi, eski bir mühendislik bilgisi kullanmış ve burada ahşap bir destek çerçevesi olmadan ayakta durabilen bir yapı inşa etmiş. Bu özel yapının hala nasıl ayakta durduğu bugün bile konuşulmaya devam ediyor. Floransa’nın eşsiz güzellikteki manzarasını fotoğraflamak için 436 basamaklı merdivenini çıktıktan sonra şehrin harika manzarasının fotoğrafını çekmeyi ihmal etmeyin.
4. Vatikan Müzesi – Vatikan
Vatikan, ruhani bir merkez ve mimari açıdan mükemmelliğe ulaşmış tarihi yapıların bolluğunun yanında resim, heykel gibi plastik sanatların en değerli eserlerinin sergilendiği müzeleriyle biliniyor. Bu küçük şehre yapacağınız ziyarette Vatikan Müzeleri turu yapmazsanız seyahatiniz eksik kalır.
Vatikan Müzesi, kültürel açıdan dünyadaki en önemli koleksiyonlara sahip. Bernini, Michelangelo, Boticelli gibi Rönesans’ın en değerli ustalarının eserleriyle dolu müzelerin Vatikan’da ücretli girişi olan tek yer olması bu müzelerin ne kadar önemli ve değerli olduğunu ifade etmeye yetiyor.
Batı kültürünün geçmişi hakkında bilgi sahibi olmak, Katolik kilisesinin tarihini ve sanat tarihini anlamak isteyenler için Vatikan Müzesi mutlaka görülmeli. Müzedeki koleksiyonlar kadar hiçbir şey sanat tarihi hakkındaki düşüncelerinizi bu denli etkileyemeyecektir. Müzeyi bir tam günde, her yerini kapsayacak şekilde gezmek en doğrusu.
5. Trevi Çeşmesi – Roma
Kentin simgesi haline gelen, Neptune ve Triton’ın heykellerinin olduğu Trevi Çeşmesi, Roma’nın en büyük ve en ünlü barok çeşmesi. Trevi Çeşmesi’ni asıl meşhur eden şey ise efsanesi. Çeşmeye para atarsanız, tekrar bu şehre geleceğinize inanılıyor. İnanılmaz olansa çeşmeye atılan günlük para miktarının yaklaşık 3000 Euro olması.
Denizkabuğu şeklinde olan, bizlerin daha çok “Aşk Çeşmesi” olarak adlandırdığı Trevi Çeşmesi’nin özelliği; şehrin en eski su kaynağı ve havuzunun heykellerle süslü oluşu. Dönemin en iyi mimarlarından Nicola Salvi tarafından 1732 yılında yapımına başlanmış. Günümüzdeki haline ulaşması ise 30 yılı aşkın bir zaman almış.
6. Kolezyum – Roma
Gerçek adı “Flavian Amfitiyatrosu” olan Kolezyum, Roma tarihinin en ihtişamlı ve en muhteşem yapıtlarından biri. Devasa taştan amfitiyatro, Flavian hanedanından İmparator Vespasian tarafından Roma halkına hediye olarak yaptırılmış. Taş ve beton malzeme kullanılarak oval biçimde inşa edilen amfitiyatroların en büyüğü.
Roma İmparatorluğu tarihinin en görkemli yapılarından Kolezyum’un yapılış amacı; gladyatör dövüşleri, hayvan avı, tiyatro ve tarihi savaşların temsili gösterilerini yaparak dönemin halkına muhteşem bir eğlence sunmakmış.
Köle, mahkum ve savaşçılar arasından seçilen gladyatörlerin birbirleriyle ve vahşi hayvanlarla kıyasıya dövüştürülmesi yüzyıllarca sürmüş. M.S. 404’te gladyatör dövüşlerinin, M.S. 523’te de havyan avlarının sona ermesiyle, Kolezyum’un kentin 450 yıllık eğlence merkezi olma görevi de son bulmuş.
Yapının dışı kadar içi de çok etkileyici ve tarihin önemli anlarına tanıklık etmiş durumda. Antik Roma üzerindeki etkisini içini gördükten sonra anlayabileceğiniz Kolezyum’u görmeden Roma’dan dönmeyin.
7. Duomo Katedrali – Milano
Eğer Vatikan’da bulunan Aziz Petrus Bazilikası’nı İtalya toprağından saymazsak, İtalya’nın en büyük, Avrupa’nın ise 4. büyük katedrali Milano‘da bulunan “Duomo di Milano” olarak kabul ediliyor.
Duomo Katedrali, Milano’nun merkezindeki Piazza Del Duomo Meydanı’nda yer alıyor. Şehrin sembolü olan bu dev katedralin yapımına 1386 yılında başlanmış ve tamamlanması 500 sene sürmüş.
Yapı, gotik mimarinin gerçek bir temsilcisi olarak görülüyor. Torino yakınlarındaki Mergozzo Gölü’nde bulunan pembe damarlı beyaz Candoglia mermerinden yapılmış katedralin içerisinde 1100, dış cephe ve terasında ise 2300 olmak üzere yaklaşık 3400 heykel bulunuyor. Ayrıca Dünya’nın ilk pencereleri içten aydınlatılan ve böylece geceleri kutsal görüntülerin dışarıdan da görülmesi sağlanan katedralinin içerisinde de önemli sayıda başyapıt görmek mümkün.
8. Antik Pompeii Şehri – Pompeii
Pompeii şehri Vezüv Yanardağı’nın eteğinde, Napoli körfezi yakınlarında, eski bir lav tabakasının üzerine M.Ö. 7 yılında kurulmuş. M.S. 79 yılında Vezüv Yanardağı patlamasıyla şehrin lavlar altında kalmasından önce Pompeii, artık denize kıyısı olmasa da, antik Roma İmparatorluğu için önemli bir liman şehriymiş. Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde olan şehir, bugün dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinden biri.
Sokaklar, Vezüv’ün daha önceki patlamalarından elde edilmiş lav taşlarıyla döşenmiş. Amfitiyatrolar, bazilikalar, atölyeler, küçük hamamlar, meyhaneler ve daha birçok yeri bugün bile görmek mümkün. Volkanik küller, tüm bu yapıların binlerce yıl boyunca hemen hiç bozulmadan korunmasını sağlamış halde. Pompeii’yi bir açık hava müzesi olarak değil, gerçek bir antik Roma şehri olarak görmeniz en doğrusu.
9. Alberobello – Puglia
Alberobello Güney İtalya’nın Puglia Bölgesi’nin en turistik ve dikkat çeken kasabalarından biri. Bunun nedeni de her yerde rastlayamayacağınız “trulli” adı verilen evleri.
Koni şeklindeki bu evlerin hikayesi 13. yüzyıla dayanıyor. Rivayete göre 13. yüzyılda kral yeni evlerden vergi alacağını söyleyince kasaba halkı çare düşünmeye başlamış. Çare olarak da evlerinin çatılarında kireç taşını kullanmayı bulmuş. Çatılar yapılırken taşların arasına harç konmaması nedeniyle de en üstteki yuvarlak tepeyi çekince çatılar birden dağılıveriyormuş ve ortada ev kalmıyormuş. Böylece vergi memurlarını atlatabiliyorlarmış. “Trulli” evleri arasında gezerek İtalya’nın bambaşka bir yüzünü keşfedebilirsiniz. Bölge aynı zamanda Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde yer alıyor. Ülkedeki en iyi deniz ürünleri ve şarapları da yine burada bulabilirsiniz.
Kalabalık turist gruplarından uzakta eşsiz bir deneyim arayanlar için İtalya’nın güneyindeki Alberobello ideal bir seçenek.
10. The Dolomites – Trentino Alto-Adige
Alpler her ne kadar Avrupa’daki en iyi dağ bölgesi olarak ilgi görse de İtalya’nın Dolomitleri çok daha iyi ve daha az turistik bir seçenek sunuyor. Her biri kilometrelerce ve eşsiz güzellikte yürüyüş parkuruna sahip muhteşem Alp şehirleri, lezzetli yemekleri ve 18 farklı zirveye sahip düzinelerce dağın güzelliği ile gerçekten göz kamaştırıcı.